Bodrum ve Kalesi

Hem doğanın olağanüstü güzelliğini hem de tarihin şanlı hatıralarını kendinde toplayan, apak bir Akdeniz köşesi; Bodrum. Yan yana uzanan iki limanın bittiği yerde yükselen, St. Jean Şövalyeleri’nin Kalesi ve cici biciye özenmeyen, kesin çizgili maviler mavisi gökleri, beyaz çizgileriyle, ustura gibi kesen, bembeyaz evleri…”

    HALİKARNAS BALIKÇISI

Bodrum Herodot’un doğduğu, Arrianus, Strabon ve Pilinius gibi bir çok antik yazarın anlattığı antik çağın ünlü ticaret limanlarından olan Halikarnassos üzerine yerleşmiştir. Eskinin balıkçı kasabası, günümüzün en gözde tatil beldelerinden biri haline dönüşmüştür. Popüler kültürde ışıltılı gece hayatıyla sunulan Bodrum ve çevresi aslında 7000 yıllık geçmişiyle, ilginç ve dramatik tarihi olaylarla dolu bir yerleşim yeridir. Türkiye’nin ilk ve dünyanın sayılı Sualtı müzelerinden biri olan Aziz Petrus’a adanmış Bodrum Kalesi de bu tarihi değerlerin en önemlisidir diyebiliriz.

Bodrum Kalesinin konumlandığı yer, ilk olarak Zephyria isminde bir adadır. Kaynaklarda ise Plinius M.S 1. Yy da adanın kara ile birleştiğinden bahsetmektedir. 13. Yüzyılda Menteşe Beyliği’ne bağlı denizciler tarafından bir kale yapıldığı bilinmekte fakat 1402 yılındaki Ankara Savaşının yenilgisiyle birlikte St. Jean Şövalyeleri Çelebi Mehmet’den İzmir tarafında yıkılan kaleleri yerine bir kale talep etmişler ve bunun karşılığında da Halikarnassos’daki kaleyi vermek zorunda kalmıştır.

St. Jean şövalyelerinin kökeni, Kudüs kentine hac görevini yerine getiren Hristiyan hasta ve yaralılara hizmet vermek amacıyla 11. Yy. da kurulan hastanelere dayanır. Genel bilinenin aksine ilk kuruluş şekilleri tam militarist bir yapı içinde olmamış, Augustinus’un görüşleri doğrultusunda askeri-dini bir örgüt olarak nihai yapısını almıştır. 1291 yılında Kudüs’ten çıkarılmışlar, çok kısa bir süre Kıbrıs’ta kalmışlar 1309 yılında Rodos ve çevre adaları mesken tutmuşlardır. Bu yüzdendir ki St. Jean Şövalyelerini aynı zamanda Rodos Şövalyeleri olarak da adlandırmaktayız.

Şövalyeler kalenin yapımı sırasında Halikarnassos’dan ve dünyanın yedi harikasından biri olan Mavsoleion’dan topladıkları taşları kullanmışlardır. Kalenin yapımı ile ilgili iddia ise yüz yıl kadar sürdüğüdür. Kale iki liman arasında kayalık bir yarımadanın üzerine inşa edilmiştir. Beş ana kulesi ilk başta göze çarpanlar arasındadır. En büyük kule ve denizden yüksekliği 47,5 mt. olan Fransız Kulesi, hemen karşısında ona yoldaşlık eden İtalyan kulesi, güneydoğu ekseninde kalan İngiliz kulesi, Alman kulesi ve İspanyol kulesi.

Yedi ayrı milletten oluşan şövalyeler, kalede hüküm sürdükleri süre boyunca 150 kadar asker bulundurdukları düşünülmektedir ayrıca kale duvarlarında ve kulelerdeki çeşitli armalarda bize şövalyeler hakkında bilgiler sunmaktadır. 1522 yılında Rodos adasının Osmanlılar tarafından fethi sonrası teslim olmuşlar 1523 yılında da Bodrum ve çevresini terk etmişlerdir. 1895 yılında ise kale, ülkenin en meşhur hapishanelerinden birine dönüştürülmüştür.

Kaledeki su altı zenginliklerinden kısaca bahsetmek gerekirse, öncellikle amphoralardan başlamak gerekir. Doğu Akdeniz ticaretinde yer almış amphoralar dünyanın sayılı koleksiyonlarındandır diyebiliriz. Amphora; kilden yapılmış, iki kulplu testidir. Eski Yunancada amphi: iki taraflı, phoros: taşınabilir kelimelerinden oluşmuştur. Yapımında kil çamuru içine mika, kum, kireç gibi direnç veren maddeler kullanılmaktadır. Hazırlanan bu karışım çiğnenerek içindeki kabarcıklardan arındırılıp, dinlenmeye bırakılmakta daha sonra çark yardımıyla kil çamuruna biçim verilmektedir. Çarktan hazır çıkmış olan amphora gölgede son kez dinlendirilir ve nihai olarak 800-1000 dereceye ulaşan fırında pişirilir.

Amphoraların içindeki taşıdıkları maddeleri sızdırmaması içindem bir yalıtımın kullanıldığını biliyoruz. Bunun içinde astarlama, içine reçine, zift ve katran gibi maddeler kullanılmıştır.

SARAY KALINTILARI

Maussolos’un yaptırdığı sarayın (M.Ö.370) Bodrum Kalesi’nin bulunduğu Zepherion yarımadasında olduğu düşünülmekteydi. Bu konuda Vitrivius “Hemen sağ tarafta Venüs tapınağı ve Salmakis Tapınağı, sol kanatta planını Kral Maussolos’un yaptırdığı Kraliyet sarayı bulunmaktadır. Aşağıda sol tarafa doğru gizli bir liman yüksek zeminin altında saklanmakta, bu şekilde de kimse ne olup bittiğini anlamamaktadır. Böylece Kral Maussolos, kendi sarayından bakarak denizcileri ve askerleri için neyin gerekli olduğunu başka kimse bilmeden görebilmektedir.” diye bahsetmektedir. 1857 yılında Charles T. Newton tarafından etraflıca yapılan araştırmalar ve yakın geçmişimizde Bodrum Müze başkanlığında Danimarka Odense Üniversitesi katılımıyla yapılan çalışmalarda Maussolos dönemine ait olduğu bu sarayın varlığı kanıtlanmıştır. Çalışmalarda ise büyük terasın duvar kalıntıları ortaya çıkmış fakat şövalyelerin tahribatı nedeniyle planı hakkında pek bir bilgi çıkarılamamıştır.

CAM BATIKLARI

Cam batıklarından bahsedilirken en önemli batık olan Serçe Limanı Batığından söz etmek gerekir. M.S. 11. Y.Y. ait olan bu batık aynı zamanda dünyanın da en büyük İslam Cam koleksiyonudur. Sağlam olarak gün yüzüne çıkan 70 den fazla olan sürahi, bardak, şişe vs. satılmak amacıyla batıya sevk ediliyor diye düşünülmektedir. Ayrıca kıymetli maden ve baharatları tartmada kullanılan ve “sence” ismi verilen cam ağırlık birimleri de gün yüzüne çıkmıştır. Fatimiler ile Bizans arasındaki ticareti de onaylayan bulgular sikkelerde bulunanlar arasındadır. Fatimiler, Hazreti Muhammed’in kızı olan Fatıma’nın soyundan gelen önce Kuzey Afrika da egemenlik kurmuş daha sonra Ortadoğuda da hüküm süren Müslüman bir hanedandı. İmparatorluklarının merkezi Mısır’dı. Geniş bir toprağa yayılmışlardı; Kuzey Afrika, Sicilya, Suriye, Filistin, Yemen ve Hicaz hakimiyet kurduğu topraklar arasındaydı. 11. Yy. 1. Haçlı seferlerinden sonraki barışın hakim olduğu sürede Fatimilerin uyguladığı düşük gümrük vergileri sayesinde Bizans ile ticaretin geliştiğini görmek mümkün ve bahsettiğimiz bu batık muhtemelen Fatimi devletinin sınırları içerisinde bulunan Filistin kıyılarından ucuz külçe ve hurda cam toplamış, Bizans topraklarında bir cam atölyesine götürürken batmış olabilir.

Kalede üst galeriye geçmeden önce görebileceğiniz batık sergisinin en şaşalı olanlarından biride 7. Yy. DOĞU ROMA GEMİSİ BATIĞIDIR. Bu batık kale revizyonundan önce 1/10 ölçekli canlandırması şapelin/ caminin içine yerleştirilmişti. Bu gemide gün yüzüne çıkan en önemli eser tunç kantardır. Üzerinde kaptanın adının ve unvanının yazılı olduğu bu kantar erken Bizans döneminin en büyük kantarlarından da biridir. Kantarın topuzu Tanrıça Athena’nın büstü biçiminde adaleti simgelemektedir. Bu bize kültürel geçişi ve oluşan kültürün de grift yapısını göstermektedir. Kantar kolunun üzerinde “Rahip gemi kaptanı Georgios’un malıdır.” Yazılıdır. Buluntular arasında balık avlamada kullanılan materyaller, yağ kandilleri vs. de cabasıdır.

Kaleden bahsederken pek tabi 1989 yılında Yokuşbaşı Mevkiinde bulunan mezar odası içinde soylu bir kadına ait olduğu tahmin edilen bir lahit bulunmuştu. Lahit açıldığında ortaya çıkan birbirinden değerli eşyalar; altın işlemeli ipek dokuma elbise, yüzükleri bilezikleri , kişinin soylu biri olduğuna delaletti. Uzmanlarca da kalıntıya “Kariyalı Prenses” adını verdiler.

Daha sonrasında Manchester Üniversitesinin prensesin kafatasını alarak yüzünü oluşturmasıyla Athena Polias tapınağında bulunan Kraliçe Ada’nın büstüyle benzerliği ortaya çıkmıştır. Bu yüzdendir ki Karyalı Prenses Ada olarak sunuma geçilmiştir. Kraliçe Ada, uzunca süre bölgede satraplık yapan Hektamnos sülalesinden Hektamnos’un kızı Maussolos’ın kız kardeşidir. Ağabeyi İdrieus’la evlenmiştir. Böyle evlilikler Mısır’dan bu yana gözükmektedir. Soylu olarak malın bölünmesi ve ailenin soylu kalması için başvurulan bir yöntemdir. İdrieus’un ölümünden sonra kardeşi Piksadoros tarafından Alindaya sürülür. Büyük İskender Pers ordusunu Biga çayında yendikten sonra güneye doğru ilerlemiştir. Halikarnassos’luların uzun süre direnmesine rağmen İskender kenti almıştır. Bunun üzerine Ada, İskender’e kendisini analığa kabul etmesini, onun manevi oğlu olmasını istemiştir. Duygulanan İskender bu isteği kabul etmiş ve Ada’nın sürgününe son vermiştir. İskender’in komutanı olan Ptolemaios’la bir süre daha kenti yönetmiştir.

Ek olarak şu an daha çalışmaları süren erken tunç çağ batıkları sergisi açılmamıştır. Eşsiz kalıntıları ile daha önce İngiliz Kulesinin karşısında yerini alıyordu.

Okuyan dostlar için ön bir bilgilendirme niteliğindedir. Türkiye’nin en meşhur tatil beldesinin sade eğlence hayatıyla değil tarihiyle de ilgi çekeceğini umarak, sağlıklı günler dilerim.

İbrahim KELEŞOĞLU /  Pff. Türkçe, İngilizce Turist Rehberi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir